“We cannot promote Turkish cuisine” is on everyone’s lips from seven to seventy. But is it really so? For example, does no one recognize Turkish food because it lacks flavor? Could it be that it is not known or appreciated enough? Or is Turkish food not suitable for anyone’s palate but ours? There may be an answer to all these questions, of course, but Turkish cuisine, which bears the legacy of dozens of civilizations, is a rich cultural mosaic that includes the flavors of many cultures. Therefore, the cliché that this feast of flavors, which is admired by those who try it, is not sufficiently promoted seems to be true at some point.
However, this book focuses not on the promotion of Turkish cuisine, but on Turkey’s approach to gastrodiplomacy. It discusses gastrodiplomacy as a recipe for the promotion of Turkey and Turkish cuisine, a method that especially Southeast Asian countries have resorted to in recent years to attract foreign public opinion. Emphasizing the unique contribution of gastrodiplomacy as a form of cultural diplomacy to a country’s brand, its competitive position in the international arena and its ability to attract foreign publics, this book focuses on what kind of a road map should be drawn for Turkey. Diplomacy of Taste: A Gastrodiplomacy Approach for Turkey examines Turkish cuisine as an element of soft power and explores Turkey’s potential for gastrodiplomacy to gain a position in the international equation that will attract foreign publics.
The author discusses how eating and drinking habits are affected by the increase in cultural interactions with data from the field. Through a study focusing on the intercultural interactions and dietary practices of international students in Istanbul, the author examines Turkey’s approach to gastrodiplomacy and invites the reader to ask questions that will help foreign publics discover Turkish cuisine.
You can see the details on the publisher page.
“Türk mutfağını tanıtamıyoruz” cümlesi yediden yetmişe herkesin dilinde. Peki gerçekten öyle mi? Örneğin Türk yemekleri lezzetsiz olduğu için mi kimse onu tanımıyor? Yeterince bilinmiyor veya değeri tam anlaşılmıyor olabilir mi? Yahut Türk yemekleri bizden başka kimsenin damak tadına uygun mu değil? Bütün bu soruların bir karşılığı elbette olabilir ancak onlarca medeniyetin mirasını taşıyan Türk mutfağı, birçok kültürün çeşnilerini içinde barındıran zengin bir kültür mozaiğidir. Dolayısıyla deneyenlerin hayran kaldığı bu lezzet cümbüşünün yeterince tanıtılamadığı klişesi bir noktada doğru görünüyor.
Bununla birlikte bu kitap Türk mutfağının tanıtımına değil Türkiye’nin gastrodiplomasi yaklaşımına odaklanıyor. Son yıllarda özellikle Güneydoğu Asya ülkelerinin yabancı kamuoylarını cezbetmek üzere başvurdukları bir yöntem olan gastrodiplomasiyi Türkiye’nin ve Türk mutfağının tanıtımı için bir reçete olarak tartışıyor. Bir kültürel diplomasi biçimi olarak gastrodiplomasinin ülke markasına, ülkelerin uluslararası arenadaki rekabetçi duruşuna ve yabancı kamuoylarını cezbedecek bir konuma ulaşmasına sunduğu eşsiz katkısını vurgulayan bu kitap, Türkiye için nasıl bir yol haritası çizilmesi gerektiğine odaklanıyor. Lezzet Diplomasisi: Türkiye İçin Bir Gastrodiplomasi Yaklaşımı, bir yumuşak güç unsuru olarak Türk mutfağını mercek altına alıyor ve uluslararası denklemde yabancı kamuoylarını cezbedecek bir konum elde etmesi için Türkiye’nin gastrodiplomasi potansiyelini araştırıyor.
Yazar, kültürel etkileşimlerin artmasıyla birlikte yeme-içme alışkanlıklarının nasıl etkilendiğini sahadan verilerle tartışıyor. İstanbul’daki uluslararası öğrencilerin kültürlerarası etkileşimlerini ve beslenme pratiklerini odağa alan bir araştırma ile Türkiye’nin gastrodiplomasi yaklaşımını irdeleyen yazar, okuyucuyu da Türk mutfağını yabancı kamuoylarına keşfettirecek sorular sormaya davet ediyor.
Detaylar için yayınevi sayfasını ziyaret edebilirsiniz.